Asker Sigara
Sigara paketi, sahibinin hararetli sohbetini kesmemek için bir süredir masada yokmuş gibi kendi halinde takılıyordu. Sahibi birkaç kez paketle göz kontağı kurmuştu ama o kadar kederliydi ki sigara yakmak için bile uğraşmak gelmiyordu içinden. Biraz sonra tam da derdinin kilit noktasında -bu noktada güzel olabileceğini düşündüğünden- sigara yakmak için sigara paketini eline aldı ve içinde sıraya dizilmiş askerlerden bir tanesini kıçından tutup, o bal dudaklarına götürdü. Çakmak halihazırda masadaydı ama henüz elini ona uzatmamıştı. Çok kısa bir an dudakları arasındaki sigarayla birlikte konuşmasına devam etti. Nedense bu halde konuşması ona sert bir hava katmıştı ve bu sert hava ona olan hayranlığımı bir miktar daha arttırmıştı.
Konuşmasına gerekli noktalama işaretini koyup çakmağına uzandı ve sigarasını, seyrek olan saçlarından tutuşturdu. Konuşmasına, birkaç derin nefes alıp dumanını verirken birkaç da ruhunun kenarlarından çimdikleyip dışarı üflerken devam etti. Daha bir kederli baktı bu sefer yüzüme. Anlatmaktan yorulmuştu sanırım. Sevgilisiyle onun arasında olan sonsuz kavgalar silsilesi içerisinde; onu gizliden gizliye seven ama sınırlarını daima koruyan biriydim ben, yani sanırım koruyabiliyordum.
Onu böyle üzgün ve kederli görmek benim canımı çok sıkıyordu ama sözlü olarak onun yanında olduğumu bildirmekten başka bir çözüm yolu da yoktu. En ufak bir hareketim flörtöz kaçabilirdi ve bunun sonucunda garip bir soğuk rüzgâr aramızdan öylece geçip karşı sandalyeye oturabilir, sohbetimize dahil olduktan sonra kalplerimizi de soğuğu ile şereflendirir ve sonrasında bizden uzaklaşabilirdi. Sigara paketini elime aldım. Sigara içmediğim için biraz şaşırmış biraz da ne yapacağımı merak eden gözleriyle beni izliyordu, bir yandan da gereksiz kelimeler ekleyerek sohbetten kopmadığını bana belli etmeye çalışıp anlatmaya devam ediyordu. Paketin kapağını açtım ve baktım öylece içeri. İçerisi tıklım tıklımdı. Tanıdık birini arıyormuş gibi biraz sağdan biraz da soldan baktıktan sonra bir tanesini tanımışım gibi kıçından tuttuğum gibi aldım elime. Ters çevirdim, yüz yüze kaldık bir süre. İçinden; “buyur abi bir kusurumuz mu oldu?” dediğini işittim. Kaşlarımı yok manasında yukarı kaldırdım ve onu, saçları hava alacak şekilde pakete koydum. “Abi ayıp oluyor ama milletin yüzü aşağıda bizim kıç da aşağıda, bakan eden olur” diyor zavallı. Bu sefer ben içimden konuşuyorum; “bir şey olmaz, yabancı mı onlar sanki?” Ben onu anladım ama onun beni anlamadığını bildiğimden adım gibi emindim. Doğrudan suratına kapatıyorum sigaranın paketini. Masaya geri bırakıyorum ve bıraktığım gibi şu soru dank diye kafama çarpıyor; “neden öyle bir şey yaptın?” Biraz bakıyorum ona ve diyorum ki; “bu ters çevrili olan asker sigara senin mutluluk sigaran oldu artık. Ne zaman kendini kötü hissedip üzülürsen ve tabii ki yanında ben olmazsam bu sigarayı içeceksin ve mutlu olacaksın. Benim yanımdayken içmene gerek yok, seni mutlu etme görevi bizzat bana ait zaten.” Yüzüne o tatlı gülümsemesi oturuyor tekrardan. Belki de düşünüyor “acaba bu çocuk benden mi hoşlanıyor?” diye. Belki de bunu rastgele yapılmış bir hareket olarak görüp hafızasında en çabuk silineceklerin olduğu yere yolluyor. Belki de sevgilisini düşünüyor o sırada ve bu hareketi keşke o yapsaydı diyor. Bense belkiler arasında kaybolup kendime yeni bir yol inşa etmekle meşgulüm. Fark ettiğim ve fark ettiğimde canımı çokça yakan şey ise bu yaptığım yolun aslında yine aynı noktaya çıkacak olması ve beni her adımda daha da yoracak olması…