top of page

Bir Anlık Karar



Kulede nöbet tuttuğu sırada, daldığı uykusundan aniden uyandı. Gördüğü rüya gerçek olamayacak kadar tuhaftı. Birkaç dakika sanki zamanın akmamasını istermişçesine boşluğa bakıp iç geçirmeye başladı. “kendine gelmeli” dedi kendi kendine. Kendisine bir tokat atıp yüzünü buz gibi soğuk suyla yıkamak için yanındaki bardağa uzandı ve sürahiden içine su doldurdu. Su çok kirliydi, bir insan nasıl böyle bir suyu içmeyi göze alabilirdi? Şartlar.
Kuleden aşağıya bakıp “bir kıpırtı var mıdır acaba” diye düşündü, aynı şeyi 13.ye düşünüşüydü belki de.
“keşke bir hareketlik olsa da değişiklik yaşasam” derken, bir anda istediği oldu ve bummm! Kulağını bir mermi sıyırdı. Eli ayağına dolaşmıştı. O kadar heyecanlanmış ve korkmuştu ki, elindeki silahı yerde aramaya başladı. Durduk yere bu da neyin nesiydi? Mermi nereden gelmişti, kim ateş etmişti, hangi silahla, neden gibi sorular kulağında çınlamaya başladı ve bir boşluğa düştü. Elindeki silahı kontrol etti ve saklandığı siperinden sol gözüyle etrafı incelemeye başl- BANG! Yine bir ateş! Hayaliyle yanıp tutuştuğu, o çok olmasını istediği senaryo hazırdı. Daha neyi bekliyordu? Şimdi neden bu kadar korkmuştu? Ne yapmalıydı? Mermilerden çok, bu düşünceler canını yakıyordu? Bir bilinmezlik içinde kendi düşünceleriyle başbaşa kalmıştı. -------------

Kendisini toparlamalıydı, ne de olsa koruması gereken anne ve babası vardı. Evet ya, annesi ile babası. Işte bu! Onu bu soru yağmuru sonrası oluşan bilinmezlik bataklığından “anne ile baba” ipi kurtaracaktı.
Hemen kendini toparladı. Içi yosun tutmuş sürahideki suyu, sanki düşmana vururmuş gibi, yüzüne vurdu ve bulunduğu duruma geri döndü.
Kafasını siperden çıkarmak istedi, ama gözünü çıkardığında ateş eden birisi, kafasını çıkardığında neler yapmazdı? Duraksadı. Sanki düşünme yetisini kaybetmişti. -----------

Ya çok hızlı harekete geçip içeri kaçacak ya da ateş edenin dikkati dağılsın diye dua edecekti. Pek inançlı biri olduğu söylenemezdi, Tanrı ile bu yaşına kadar hiç konuşmamıştı, konuşsa bile ne diyecekti ki? Düşünceler girdabına bir yenisini daha eklemişti.

O bu düşüncelerle boğuşurken, PAT! 3. bir ateş daha duyuldu. “Yırtıcı bir hayvanın yemeğiyle oynadığı gibi benimle oynuyor” diye kendi kendine geçirdi, ve haklıydı da, sanki dalga geçiliyordu. Bu artık psikolojik bir savaş hali de almaya başlamıştı. Kazananının o olmadığı bir savaş. ------

Sağına soluna bakınıyor lakin kendini kurtaracak bir çözüm üretemiyordu. Kendini siper edecek ne bir tahta parçası ne de bir çukur vardı. Sadece o, silahı ve cam sürahi. ----

“Tabi ya! Cam sürahi!” diye geçirdi içinden. Aklına bir plan gelmişti, her ne kadar basit de olsa plandı.
Cam sürahiyi havaya atacak ve böyle o çok ettiği duayı -dikkat dağılma duasını- kendisi gerçekleştirecekti. Düşündü, planladı, çizdi, ve harekete geçmeye hazırlandı. ----

Çok hızlı olmalıydı. Ama ne kadar? Hiç olmadığı kadar hızlı, karşısındakinin hızından daha da hızlı ve hatta kendi düşüncelerinden bile hızlı. Ve bu yüzden hiç düşünmeden atıldı-----------

Aklındakini olduğu gibi uygulamıştı.

İnanamadı kendine, gerçekten işe yaramış mıydı? Bu kadar basit miydi? Hayır bu kadar basit olmamalıydı. Ama olmuştu. Şimdi ne yapmalıy--- PAAAT!

Bir anda kendini yerde buldu. Kafasını çok feci yere çarpmıştı.

Karşısında birisi duruyordu, sanki ona sesleniyor-hayır hayır çağırıyordu! Isminini nereden bilebilirdi? Kimdi bu kafasının içindeki düşünce labirentinden zar zor çıkıp, o kusursuzca hazırladığı planını mahveden??

Yavaş yavaş bilinci yerine gelmeye başlamıştı, buğulu da olsa karşısındakini az çok seçebiliyordu. Bu çok tanıdık birisiydi. Uzunca, siyah sakallı, saçları seyrek ama buna aldırmadan yine de jöle sürmüş...
Ve ona seslendi=
“Oğlum hadi toparlan, misafirlik bitti, eve gidicez (gideceğiz).”
Misafirlikte zamanı dolmuştu, o içinde kaybolmaya doyamadığı hayal dünyasındaki kötü düşmanları yenemeden, bir kez daha, görevinden zorla alınmıştı - babası tarafından.

© 2025 by ZOR Dergi. 

bottom of page