top of page

İŞTAH

“Tanrı hakkında çok düşünüyorsun.”

Kitaplardan kopardığım sayfaları işaret etti. Çoğu benlik ve Tanrı hakkındaydı. İnsanoğlu bunu düşünmez miydi hep? Mutfağa kadar ulaşmış, evin neredeyse her yerinde olan kağıtlar ilk defa rahatsız edici geldi o an. Kapının kenarında birikmişleri ayağımla içeriye ittirdim.

“Sen düşünmüyor musun?”

“Hayır. Dindar olduğunu düşünmeye başlayacağım."

“Dinsiz ya da dindar değilim ama neye taptığımı da bilmiyorum."

“Kendine?”

“Kendimi her koşulda kabul etmem.”

Önüne bıraktığım makarnaya çatalını batırdı. Mutfak tezgahına yaslanıp duvarlarda bile görmeye başladığım yazılardan kaçmak için gözlerimi kapattım. Göz kapaklarıma kızgın demirle yazmışım gibi daha da belirginleşti her şey.

“Her koşulda kabul edeceğin bir şey olduğunu sanmıyorum Enfer, nasıl dinsiz değilsin? Bu arada sen yemeyecek misin?”

Bedenim bacaklarıma ağır geldiğinde karşısındaki sandalyeye oturdum, zayıf değildim ama güçsüzdüm. ​

Tabağın içerisinde gördüğüm büyük kurtlardan haberi olmasına gerek yoktu, dilimin ucunu ısırdım. Emindim ben pişirirken de sosunu koyarken de orada yoklardı. Paketin içinden sızmış da olabilirlerdi.

Parmak uçlarımı gözlerimin altına çıkartmak ister gibi bastırdım. Çoğu zaman çıkartmak isterdim. Çıkartmak, akan kırmızılığı boyalarıma karıştırmak kanlı canlı varlıklar yaratmak, Tanrı olmak isterdim. Ama hayır, kendimi kabul edemiyordum ve edemezdim de.

"İştahım yok.”

© 2025 by ZOR Dergi. 

bottom of page