top of page

İyiki Doğdum Ben

Saat sabah altıya on sekiz dakika kalmışken dışarıda doğan güneşe bakarak gözlerimi
kırpıştırdım birkaç defa. O son bardak çayı içmemem gerektiğini biliyordum ancak içimdeki
melek balıklarını beslemem gerekiyordu. O kadar kavgacılardı ki diğer tüm balıkları
öldürmüşlerdi midemde fütursuzca gezinen ancak yine de melek balıklarının hala benimle
beraber olduğunu bilmek dayanılamaz bir huzur veriyordu bana. Galiba farkında olmadan
favorim seçmiştim onları bu yüzden de ne yaparlarsa yapsınlar kızamıyordum onlara.
Önümde duran defterde kahverengi gözlerimi tekrar gezdirmeye başladım ve yardım istedim
melek balıklarımdan. Onlar benim ilham kaynağımdı ancak galiba biraz fazla hareketlilerdi
bugün çünkü midemin bulandığını hissetmeye başlamıştım. Önümdeki defterde farklı farklı
doğum günü pastası çizimleri vardı. Normalde karaladığım resimlerden biraz daha değişikti
bunlar ama yine de her pastanın yanındaki anormal büyüklükte bıçaklar tarzımdan çok da
uzaklaşmadığımı gösteriyordu. Ve kafamda o kadar keskindi ki bu bıçaklar, sanki bir
baltaymışçasına orta büyüklükte bir kayısı ağacını rahatlıkla kesebilirlerdi. Sahi kayısı
demişken, kaç gündür kayısı istediğimi söylüyordum sevgili eşime ancak her akşam eli boş
gelip unuttuğunu söylüyordu. Oysa ki tam da mevsimiydi ve her yer kayısı kaynıyordu
biliyordum, unutması imkansızdı.
Beni dinlemiyordu ve bu onu öldürmek istememin nedenlerinden de bir tanesiydi aslında.
Kendime saklamam gereken ve defterimin bu bembeyaz sayfalarına gömeceğim bir düşüncem
daha, diye mırıldandım kendi kendime. Mide bulantım artık iyice arttığında tuvalete koştum
hızlıca. Midemin dayanılmaz ağrısı beni deli etmeye başlamıştı son birkaç gündür. Aptal
balıklar biraz daha hareket ederse yediğim her şeyi onlarla beraber içimden boşaltmak
zorunda kalacaktım.
Elimdeki testin sonucu beklerken gözlerimi kapadım ve hayatımı birleştirdiğim bu adam
acaba bu sefer doğum günümü hatırlayacak mı diye düşünürken buldum kendimi. Her sene bu
umut denizinde yüzerken buluyordum kendimi ancak her sene saatler geçerken bu dalgalara
karşı koyamayarak boğuluyordum çünkü hiçbir zaman bir kayık kürek çekerek gelmiyordu
beni kurtarmaya. Ben de denizin dibinde, binbir çeşit balıkla sırlarımı paylaşırken
buluyordum kendimi.
Merdivenlerden inerek giyinme odasına geçen adımları duyduğumda gözlerimi açtım. Tanıdık
bir ses ‘kahvaltıyı hazırladın mı?’ diye bağırırken ellerimi kulaklarıma götürüp tıkadım. Bu
adamı gerçekten öldürecektim.
Elimdeki testle mutfağa doğru yürürken yüzümde mutlu bir yuvası olan her eşin suratında
olması gereken bir gülümseme vardı. En sahtesinden tabii.
En keskin bıçağı aldım çekmeceden ve sebzeleri doğramaya başladım. Her bir bıçak
darbesinde kendimi başka hayal aleminde buluyordum ancak her seferinde sonu sevgili
kocam için iyi bitmiyordu.
Az sonra ruh eşim mutfağa geldiğinde bıçağı bırakmayarak ona doğru yürüdüm ve cebimdeki
test sonucunu kucağına bıraktım büyük, sahte bir mutlulukla beraber.
‘İyi ki doğdum aşkım, hamileyim. Baba oluyorsun.’
Suratında sanki kalbinin derinliklerinde yükselen bir ışık huzmesi doğdu aptal kocamın. Bir
anlık sükunetle yankılanan kahkahası tüm mutfağı doldurdu ve evin enerjisini değiştirdi. Beni
kucağına alıp sarıldığında elimdeki bıçağı sırtına saplamamak için zor tuttum kendimi. Ama
içimdeki melek balıkları sanki yeryüzüne kök salmış gibi huzurla hareket etmeye başladığında
onun bu anı yaşamasına izin verdim.
İyi ki doğdum sonuçta, değil mi?

© 2025 by ZOR Dergi. 

bottom of page