Perdede Kalanlar
Sinema salonunun en arka sırasındaki tozlu, kırık dökük koltuklar, yıllardır bir izleyici ağırlamamıştı. Ancak o gece, aniden film makinesi çalışmaya başladı. Önce yalnızca makaraların dönüş sesi duyuldu, ardından perdeye yansıyan görüntülerle birlikte salon bir varlık kazandı.
İlk izleyici, siyah elbiseli, dalgalı saçları dağınık bir kadındı. Sessizce bir koltuğa oturdu, yüzünde hüzün, ellerinde hayali bir mendil vardı. Perdede, hayatının en mutlu anlarından biri canlanıyordu: Bir adamla el ele bu salona girişini izliyordu. Gözleri perdeye kilitlendi, titreyen elleriyle hatıralarına tutunmaya çalıştı. Görüntü ilerledikçe varlığı zayıfladı, ama ayrılmadı. Oturduğu koltuktan film bitse de kalkamadı. Sonra bir çocuk belirdi; bacakları koltuktan sallanıyor, hayali elleri patlamış mısır dolu bir kovayı kavrıyordu. Perdede, babasıyla geçirdiği eski bir akşamı izliyordu. Baba gülümseyerek ona bir şeyler fısıldıyor, çocuk kahkahalarla karşılık veriyordu. Ancak bir noktada baba aniden yerinden kalktı ve gitti. Çocuk, boş kalan eline baktı. Bir an daha perdedeki görüntüye bakakaldı, ardından silüeti bir hıçkırıkla dağıldı. Saatler ilerledikçe izleyiciler çoğaldı. Tek başına gelenler, çiftler, aileler… Kimisi heyecanla koltuğuna oturuyor, kimisi perdeye bakmaya bile cesaret edemiyordu. Her biri, burada yaşadıkları ya da burada unutmak istedikleri anılarla salondaydı. Bazıları yansıyan sahneler karşısında huzursuzca kıpırdanıyor, bazıları başını ellerinin arasına alıp sessizce izliyordu. Yüzlerde oluşan buruk gülümsemeyse birkaç saniye içinde silinip gidiyordu. Köşedeki en eski koltuklardan birinde bir adam belirdi. Gözlerinde derin bir acı vardı. Perdede, bir kadınla yüksek sesle tartıştıkları an canlandı. Kadın sinirle salonu terk ederken, adam elini uzattı ama onu durduramadı. Ayağa kalkmaya çalıştı ama sanki bir güç onu yerine çivilemişti. Salondaki diğer ruhlar başlarını çevirdi, o anıyı izlemek istemiyorlardı. Film bittiğinde adamın hayaleti, sadece bir kelime fısıldayarak yok oldu, salondaki çoğu kişi kendi hikayesini izlerken aklından bu kelimeyi geçirdi: Keşke.
Makine çalıştıkça izleyici sayısı arttı. Bu salon, yalnızca burada iz bırakmış olanları değil, hayatlarında bir eksiklik ya da pişmanlık taşıyanları da kendine çekiyordu. Belki de kendilerine benzeyen başkalarının da olduğunu görmek istemişlerdi. Duvarlardan eski kahkahalar yankılanıyor, salonun bir zamanlar ne kadar canlı olduğunu hatırlatıyordu. Beyaz perdede dönüp duran hikayelere tezat bu gülüşler herkes için aynı rahatsız edicilikteydi. Zamanla izleyiciler birer birer silinmeye başladı. En son kalan, salonun kendisiydi. Geçmişin kahkahaları ve unutulmuş hatıralarıyla dolu, sessiz bir tanık.
Ve o geceden sonra film makinesi bir daha asla çalışmadı. Ancak salon, bir kez daha dolmuş, izleyicilerle canlanmış ve onların hikayeleriyle var olmuştu. Onlar için bu, unutulmuş anıların son bir kez hatırlandığı bir geceydi. Salon içinse, uzun süredir beklediği veda.