Veronika
Veronika, sessizce bir rüzgar gibi süzülen,
Yüzyılların ağırlığına rağmen,
Kaderin incitici öpücüğünü tatmış bir kadındı.
Gökyüzüne karışan bir fısıldayış,
Bir zamanlar var olmuş ama unutulmuş bir efsane,
Şimdi yalnızca, her fırtına sonrasında yankı kalan bir isim.
Ona bakarken, bir kalbin derinliklerini görürdünüz,
Bir hıçkırık, bir acı, bir kayıp.
Aşkı sevmek, sevdayı bir yıkım haline getirecek kadar derin,
Ve ihanet, bir gölge gibi, her adımda peşinden gelir.
Veronika, adı bile bir masal kadar uzak,
Bir gölgeden, bir sisli anıdan doğmuş,
Ve yavaşça ölümsüzleşmiş.
Sonsuz bir bekleyişin içinde,
Zamanın karanlık sularına sürüklenmişti.
Kalbinin her darbesi, bir yemin gibiydi,
Bir kavuşma hayaliyle dolmuş,
Ama kaderin dokunuşunda her şey kayboluyordu.
“Veronika, gözlerin sana her şeyi anlatır.”
Bir bakış, bir suskunluk,
Ve bir ömrün, gözlerinde kayboluşu…
Zincirler sarmıştı bedenini,
Fakat ruhu her zaman özgürdü.
Bir cadının, bir kahramanın,
Bir kadının isyanıydı,
Ve adını tarihin hatırladığı bir öyküye dönüştü.
Gizli kalmış her yarasında,
Bir çağrıyı, bir uyanışı hissederdin.
Aşkın acımasız sınırlarında,
Kendini kaybeden, ama sonunda bulabilen bir kadın…
Veronika, karanlıklar içinden fısıldardı,
Bir melodinin, bir umudun yankısı gibi.
Hangi yoldan gitse, her şey kaybolmuştu,
Ama adı, her zaman sonsuza kadar var olacak.
Zamanı aşan bir yankıydı;
O, sadece bir kadından daha fazlasıydı—
Bir efsanenin kalbi, bir masalın sesi.
Ve Veronika, gözlerinde her şeyi taşıdı,
Bir dünyayı, bir aşkı, bir kaybı…
Zihninde ve ruhunda,
Her şeyin çöküşü ve yeniden doğuşu vardı.
Her rüzgarla, her karanlıkla.
Veronika, sonsuza dek hatırlanacak,
Bir zamanlar var olmuş, ama hep var olacak bir kadın.